2 Ocak 2008 Çarşamba

Tiyatro Oyun Eleştrileri

ÜÇÜNCÜ ZİL TACI KENDİ BAŞINA TAKMANIN OYUNU: "BEN ESKİDEN KÜÇÜKTÜM"05 EYLÜL 2006Geçen Pazar günü, Ali Poyrazoğlu'nun "müzayede"sindeydim. Sahnedeydi ve yaşadıklarını, anılarını, tiyatronun aksesuarlarını, koltuklarını, perdesini, kuklalarını, her şeyi, ama her şeyi sattı. Gerçekten mi satıp savdı, satışı oyuna mı saydı pek bilemedim. Gerçek galiba şu ki, kendisinde emanet duranları seyircisine teslim etti. Ülkemizde "tarumar" edilen" güzellikleri, kara örtülerle kaplanan görkemli geçmişimizi seyircisine geçici olarak verdi. Onlar daha iyi sahiplenirler diye umut etti…İyi mi etti? HER ŞEY SATILIKİyi mi etti, kötü mü eyledi karışmam. Ancak, satarken pembe gözlüklüydü, iyimserdi; salona sürekli pozitif enerji serpti, serpiştirdi. Kuklalar, dansçılar, palyaçolar eşliğinde her şeyini sattı "sâman" eyledi. Aziz Nesin'in kendisi için yazdığı ilk tiyatro oyununun el yazmasından, İsmet Ay'ın miras bıraktığı makyaj kutusuna; çocukken oynattığı kukladan, kral koltuğuna, İstanbul'un geçmişteki ünlü tiyatro salonlarında binlerce kişiyi ağırlamış eski koltuklara… Her sattı, ama her şeyi sattı. "Alın," dedi, "birini alın…" ÖRNEK ZENGİNLİĞİ, PORTRE ÇOKLUĞU"Müzayede" sırasında tanık olunan Ali Poyrazoğlu'nun gerçek yaşamöyküsüydü. Yaşamöyküsü kuru kalmasın diye, katık niteliğinde politik göndermeler yaptı, Türk tiyatrosunun görkemli, özverili döneminden örnekleri güncele taşıdı, Türk ve dünya sanat yaşamının gelişimine katkıda bulunmuş ustaların portrelerini detaylandırdı. ZENGİNLİĞİMİZ: DÜŞ GÜCÜMÜZBu arada, "müzayede" için kendisini izlemeye gelenlerin gülme dürtüsünü sürekli mıncıkladı. Mıncıklar ve tam da güldürürken en trajik sorunları gündeme getirdi. Deneyimlerini, anılarını anlatırken, öğüt verdi. "Düş gücümüz, doğarken bize armağan edilmiş en büyük zenginliğimiz," dedi. Bildiğimiz kardı, karın yağışıydı kullandığı metafor. Tiyatro sahnesini, sahnenin tozunu: "Kar gibidir sahnenin tozu. Çirkinliklerin üstünü örter. Karda dolaşmış gibi ferahlar, tiyatrodan ferah çıkarsın," sözcükleriyle anlattı. "Gece simsiyah, içi kararmış bir ülkede yatarsın, sabah bir kalkarsın ki, her yer bembeyaz. Kar yağmış. Büyülü bir el bütün pisliklerin, çirkinliklerin üstünü örtmüş. Karın mucizesi pencerene el sallıyor," dedikten sonra, sahne tozunun da, tıpkı kar gibi her şeyi örttüğünü, kar yağdığında serçelerin ortaya çıkıp dolaşmaya başladıklarını söyledi. Seyirciyi büyülendi. ESER ALİ GENE MERCEK ALTINDABenim izlediğim "Ali Poyrazoğlu müzayedesi", ara dahil iki saat elli beş dakika sürdü. İzlerken kimi zaman hüzünlendim, hüzünlenirken güldüğüm de oldu. Ali Poyrazoğlu, sağlam temellere oturttuğu öyküsünü, evrensel önermelerle örmüş, sapasağlam karakterlerle sahneye uygulamıştı. Planları, girişlerle çıkışları, temel öğeleri fevkalade başarıyla saptayarak sahneye taşımıştı. Oyunda kullanılan mükemmel kuklalar, Çek Cumhuriyeti Devlet Kukla Atölyesi'nde Karel Brozek tarafından tasarlanmıştı. Murat Coşkun, gerekli donatımları, uygun kostümleri beceri ve zevkle seçmişti. Dominique Deniz, sirk oyunlarıyla ilgili olarak ekibi başarıyla çalıştırmıştı. Özdemir Çiftçioğlu, beklenen uyarıcılara mükemmel tepki veriyor. Berrak Kuş, kendisinden istenileni, beklenileni titizlikle ve ciddiyetle ele alıyordu. Bir ara, Eser Ali'yi iyi ki pertavsızımın altına yerleştirmişim diye düşündüm. Görmeyeli, gövdesinin güzel dışsal ifade çizgisini mükemmel çalıştırmıştı. Özellikle, vücudunun kukla olarak boşalması tablosunda… Onur Şenay, Korhan Başaran, Richard Lanieps, Murat Ilgar, Oyluk Karakaş, Beril Elhadef ekibe başarıyla uyum sağlamışlardı. … VE ALİ POYRAZOĞLU OYUNCULUĞUAli Poyrazoğlu'na gelince, o ifadesini gözlerinin, yüzünün ve mimiklerinin yardımıyla bulmuş. Yaptığı iş sıradan "stand-up" değil. Ya da "stand-up" cesareti için, iyi tiyatro oyunculuğu ön koşul. Yeri geliyor, gözlerinin dile getiremediğini sesine yüklüyor. Sesine, sesinin iniş çıkışına, tonlamalarına… Duygu ve düşüncelerini güçlendirmek ve daha saydam açıklamak adına oyununa jestler, canlı örnekler katıyor. Fiziksel aksiyonunu böylece tamamlıyor, yaratıcı iradesinin çabaları işte tam orada olguya dönüşüyor.GÖZLERİN VE YÜZÜN KONUŞMASIAli Poyrazoğlu'nun gözlerinin ve yüzünün konuşması öylesine incelikli ki, güçlükle algılanabiliyor. Ya da kısmen "erbabı" algılayabiliyor. Coşkuları, duyguları, düşünceleri kassal devinimlerle seyirciye geçiyor. Yukarıda sözünü ettiğim Eser Ali vallahi ondan öğrenmiş! Ali Poyrazoğlu, kaslarını bütünüyle ve dolaysız bir biçimde duyguya uyarlıyor. Gel gelelim, göz ve yüz kaslarını asla kendi keyiflerine bırakmıyor. Öyle ya, ister öfkeden, ister heyecandan, ister sinirsel, isterse zorlamadan oluşacak mekanik bir kasılma bu incelikli, güçlükle algılanabilirliğe zarar verecek.O biliyor. Bırakmıyor. TEK KANATLI SERÇELER Oyundan sonra, uzunca bir süre Ali Poyrazoğlu'nun söylediklerini düşünmeyi yeğledim: "Sevdiğimiz insanlar, oyuncular, yazarlar, şairler, seyirciler hep iz bırakırlar... Giderken iz bırakırlar. Kar yağıp izleri örtse de izlerin zihnimizdeki uzantısı kalır. Bıraktığımız izler sizin içindir, sizlerindir... Hepimiz uçmak isteyen tek kanatlı serçeleriz, ancak birbirimize sarılarak uçabiliriz. Var mı ötesi," diye soruyordu. "Yok," dedim, tek kanadımı seçtim, sarılmak için koşa koşa ona gittim. "Sanatla iç içe bir yaşamı seçenler, tacı kendileri takar başlarına" diyordu. Tacını başına kendi ellerimle yerleştirdim.

Hiç yorum yok: